Kestel Mutlu Son
Kestel Mutlu Son
Onu istemişti. Kendisinden daha önce hiç bu kadar çok tiksinmemişti. Ona âşık değildi. Ona âşık olamazdı. Kestel Mutlu Son Hiç kimseyi sevemeyeceğinden çok emindi, Leticia’nın kalbinde açtığı yaradan sonra bunu yapamazdı. Bu bir tek arzuydu, yalın, mütevazi ve tüm İngiltere’deki en olmayacak kadına karşı duyduğu bir arzu.
Kendine başka bir içki daha doldurdu. Bir erkeği öldürmeyen şeyin onu güçlendireceğini söylerlerdi fakat bu… Bu onu öldürecekti. Ve sonrasında, orada oturmuş, kendi zayıflıklarını düşünürken, onu gördü. Bu bir sınavdı, bu ancak bir sınav olabilirdi. Bir yerlerde birileri bir centilmen olarak onun huyunu yoklamak konusunda eminydı ve o başarısız olacaktı. Kestel Mutlu Son Deneyecekti, yapabildiğince geri duracaktı fakat çok derinlerde, yüreğinin özellikle incelemeyi istemediği ufak bir köşesinde bir his vardı.
Başaramayacaktı. Miranda bir hayalet benzer biçimde dolaşıyordu, şişirilmiş şeklinde duran beyaz bir giyim içerisinde parlayan bir hayalet. Mütevazi pamuktan bir elbise. Öylesine halim selim ve öylesine bakir bir hali vardı ki, Turner’ı çok etkiliyordu. Koltuğunun yan taraflarını kavradı ve olanca gücüyle sıktı. *** Miranda Lord Rudland’ın çalışma odasına girerken kendini birazcık huzursuz hissediyordu fakat aramış olduğunı gül salonunda bulamamıştı. Orada, çalışma odasındaki rafta, bir sürahinin içinde bulunduğunu biliyordu. Bir dakikadan daha kısa bir sürede girip çıkabilirdi. Bir tek birkaç saniye, özeli istismar etmek sayılamazdı. “Nerede şu kadehler acaba?” diye mırıldandı, elindeki mumu masanın üzerine koyarken.
Kestel Mutlu Son
“İşte burada.” İspanyol şarabını buldu ve biraz doldurdu. “umarım bunu davranış haline getirmezsin, ” dedi bir ses. Kestel Mutlu Son Bardak parmaklarının arasından kaydı ve gürültüyle yere çarptı. Miranda, onu görene kadar sesin geldiği yöne baktı. Bir koltukta oturuyordu, elleri tuhaf bir şekilde koltuğun yanlarını sıkıyordu. Işık loştu ama gene de yüzündeki ifadeyi görebiliyordu, alaycı ve kuruydu. “Turner?” dedi aptal benzer biçimde, sanki bir başkası olabilirmiş şeklinde. “Ta kendisi.” “fakat sen ne – niçin buradasın?” Miranda bir adım attı.
“Ahhh!” Kırık bir cam parçası tabanına batmıştı. “Seni ufak aptal. Buraya ayakkabısız gelirsin haa.” Turner koltuğundan kalktı ve genç kızın yanına gitti. “Bardak kırmayı planlamıyordum, ” diye yanıtladı Miranda savunmacı bir tonla ve eğilip ayağına batan cam parçasını çıkardı. “Fark etmez. Ortalıkta böyle dolaşırken ölümüne üşütebilirsin.” Turner onu kucakladığı şeklinde kırık camların üzerinden alıp öbür tarafa taşıdı. İşte o anda, Miranda, cennete tüm yaşamı boyunca olduğundan daha yakın olduğunu hissetti.
Son yorumlar